29 Nisan 2009 Çarşamba


....DUYGUSALLIK ÜZERİNE....
Shakespeare'nin bildik öyküsüdür ve Asırlara karşı dayanan öykülerinin en güzellerinden biridir..
Kral Lear, ülkesini kızları arasında paylaştıracaktır; ama ona olan sevgileri ölçüsünde… Kızlarını karşısına alır ve sevgilerini anlatmalarını ister. İlk iki kız yere göğe koyamazlar babalarını, Cordelia’ya ne söyleyeceği sorulduğunda"Hiçbir şey’ der. ‘Bir evladın babasını sevdiği gibi seviyorum.’. Cordelia,mirastan pay alamaz, ama nankör ablaları daha kralın ölmesini beklemeden entrikalara başlar…
Bu sonuç tamamen Cordelia’nın asaletinden, dürüstlüğünden. Bir evladın babasını sevdiği gibi seviyor işte..Göz boyamayı reddediyor.Ama babası bunu görmeyi red ediyor ve kendi sonunu elleri ile hazırlıyor,gerçi sonunda gerçeği görüyor ama ne fayda...
Duygusallığın ne kazandırıp ne kaybettirdiği tahmin edebiliriz,bu hiç de zor değil ama önemli olan bu olgunun dozudur,değil mi?
Yaşamımda abartılı bir betimlemem olmadı hiç,ne denli sevmişsem o denli iletmeye çalıştım,Çok ise çok ,az ise az...Sanırım bu en uygun davranış biçimi,içinden nasıl geliyor ise o şekilde aktarabilmek...
Shangri-La'da değiliz ki,ölümsüzlüğü yakalayabilelim.O halde kısıtlı olduğunu bildiğimiz bir zaman da yapılacak en iyi iş duygularımızın bizi esir almalarına izin vermemek,aksine bizim onları yönetme sanatını bilmemiz..Kişisel olarak,bunu bir kez yaşamımda çok yoğun şekilde dışa vurdum ve duygularım tarafından yöneltildiğimi gördüm ve bunun hata olduğunu ve daha dikkatli olmam gerektiğini anladım..
Cordelia,ne kadar haklıymış meğer...Dürüstçe ve abartmadan kendini anlatabilmek,kayıplara yol açabiliyormuş kimi zaman...
Sözün özü;bu da bir deneyim işte...Ben de sizlerle paylaşayım istedim...

Hiç yorum yok: