21 Mayıs 2009 Perşembe




















SIKINTIYI ATMAK ÜZERİNE...

Güvercinin birini izledim geçen gün parkta..
Ağzında bir mısır tanesi ama nedendir bilemiyorum
sürekli olarak düşürüp duruyordu onu. Bir yandan da suçlu suçlu etrafa bakınıyordu;
sanki gören var mı gibilerinden...
Kuşu izlerken dalmış gitmişim...Canım ilkbahar havasını bile solumaz olmuşum.
O güzel hayvanın, mısır tanesini istediği şekilde alamamasının kendisinde yarattığı
sıkıntıyı izlerken, kendi dertlerimi unutmuşum...
İç sıkıntısından kurtulmak ne denli zor bir iş ! Bir an geliyor,
umutsuzluğa kapılıyor insan; sanki istediğin hiç bir olgu gerçekleşmeyecek,
yaşam o anda orada donup kalacak .. Kalın bir telefon rehberini el ile tek tek
yazmak gibi bir duygu bu ...
Sonra birden; yaşama tekrar döndüğümde gördüm ki, bizim güvercin,
salına salına dönmüş arkasını gidiyor, yerdeki mısırın yerinde de yeller esiyor..
O haliyle pek mutlu, sıkıntısını atmış, sanki tüm dünya kendisinin..
Dudaklarımda bir gülümseme, yerimden kalkıyorum. İçimde
biraz da olsa bir ferahlama; yavaş yavaş parktan uzaklaşıyorum..

Giritli Babam İçin...




Yıllardan bindokuzyüzotuzbir, aylardan ağustos
Yani sıcak mı sıcak günler işte...
Daha da sıcak bir aileye geldi babam
Hepimizin girdiği kapıdan.
Zaman öyle zaman ki; gün, gün peşinde
Epeyce kardeş ve daha sonra da bir eş
Çoğu kez bir saat bile görmeden güneş
Çalıştı, evine yardımcı olasıya
Tren kapılarından sarkıp börek satasıya
Metin bir adamdı ve durmadan Savaşır'dı.
Bildiğim ve aklımdaki tek şey,
Babamdı benim, bana dedemden kalma en güzel anı
O bir Girit çocuğu idi, soyu ile övünen
Babamdı benim, son gün yüzü gördüğü anda,
Alnı benim tarafımdan öpülen.
Ah!! dedim ilk kez eve döndüğümde, O'ndan sonsuza dek ayrılıp,
İşte o an özledim babamı, bakındım ama sarılamayıp,
Ve anladım ki, O'na layık olanı yaptı, önce bir gülümsedi
Sonra girdiği Kapının daha güzelinden çıkıp gitti.